3 Ağustos 2008 Pazar

Marc Andre Hamelin

Marc Andre Hamelin, 1961 doğumlu, kanada uyruklu, sıradışı bir piyanist.Alkan,Godowsky,Kapustin,Sorabji,Grainger gibi sıradışı, virtüözite öncelikli eserler yazmış bestecilerin yorumcusu, yaşayan en teknik piyanist olduğuna, hatta gelmiş geçmiş en iyi piyanistlerden biri olduğuna inanan ciddi bir kitleyi peşinden sürüklüyor.

Hamelin'in olağanüstü kariyerine rağmen, kendi yaş grubundaki diğer piyanistler kadar parlak bir ismi olmamasını, mesela great pianists of the 20th century serisinde yer almaması, decca- deutsche grammophon- philips tekelinde yer alan müzik endüstrisine ve kendisinin bu firmalar için plak yapmamış olmasına bağlanabilir. tabii yine de, brendel yönetimindeki great pianist seçici kurulunun hamelin'i görmezden gelmiş olması gerçekten şaşılası bir olay.

Repertuvarını bildiğimiz tanıdığımız piyano merkezli oturtmamış olması, sanırım küçüklükten itibaren godowsky, alkan gibi piyano için yazmış, ve piyanoyu orkestra gibi kullanmış büyük teknikli bestecilere aşina olması, onlarla büyümüş olması sebepli olabilir. buna rağmen haydn sonatları, Schumann do majör Fantezi, senfonik etüdler, chopin 3. sonat, barcarolle, liszt'in bilumum eserleri gibi hemen her piyanistin repertuarındaki eserleri de çalar. ama esas uzmanlık alanı olan tarz, mesela godowsky'nin chopin etüd düzenlemeleri, farklı bir çok sebepten dolayı çok fazla kişi tarafından tercih edilmez, veya edilemez.

Marc-Andre üstadımız, çalarken şaşılacak kadar az hareket eder; sanki bütün vücudunu, parmaklarının işleyişine odaklamış, ve vücudunun geri kalanını 'sadece' gereken hareketleri gerektiği kadar yapması için eğitmiş gibi. karşıdan yapılan konser çekimlerinde piyano çalmıyor iskambil falı bakıyor sanabilirsiniz, ama dikkatli bakıldığında kollarının, omuzlarının ne derece organik ve mükemmel kullanıldığını da görebilirsiniz. velhasıl bu adam, bir takım güçler tarafından 'işte piyano aslında böyle çalınır' mahiyetinde yeryüzüne ,fani dünyaya yollanmış gibidir.


Piyano için d'Execution Transcendante tandanslı etüdler yazmış, ancak notalarının basımı bittiği için hiç bir yerde bulamadığım, eğer kanada'daki yayıncısının elinde de yoksa, notalarına bir süre daha erişemeyeceğim gibi görünüyor. ancak bu, en azından kayıtlardan bildiğimiz etüdleri şöyle bir incelememize engel değil.Bildiğimiz etüdleri şimdilik şöyle :

- Çaykovski Lullaby (Ninni) üzerine sol el etüdü

http://www.youtube.com/watch?v=wWkrN89XiHw +

şu ana kadar tanıdığım etüdleri içerisinde ağır bir tempoda ve dramatik bir karakterde olan tek etüd bu. tempo yavaş olduğu için sanırım, her iki elini de kullanmaya gerek duymamış. (şaka
değil bu)


- Rossini La Danza üzerine yazılmış bir transkripsiyon

http://www.youtube.com/watch?v=X2pK29PsNVA +

rossini'nin meşhur tarantelle karakterindeki şarkısı için bir düzenleme. eserdeki motiflerin gerek sağ elle, gerek sol elle, gerek oktavlarla, gerek glisandolarla, gerek hüzünlü, gerek müstehzi işlendiği, kıpır kıpır bir çalışma olmuş.bu yaza damgasını vuracak.


- Rimsky-Korsakof 'flight of the bumble bee' transkripsiyonu

http://www.youtube.com/watch?v=1TdojBqkVXo +

Bu eser, çalmaya teşebbüs etmeyeceğim bir iki eserden birisi gibi duruyor.hamelin'den kaydı yok, ama birisi teşebbüs etmiş, işte linki veriyorum. arılar'ı tanıyan birisi için söylenecek bir şey yok. tanımayan birisi ise, önce orijinal arıları dinlemeli.


- Scarlatti Sonat tipinde etüd

http://www.youtube.com/watch?v=JA-0dMs1wbs +

en enteresan, dikkat çekici eserlerinden bir tanesi. genelde taklit üzerine çalışan bir komponist olan hamelin, scarlatti'yi iyi analiz ettiğini bugünkü oyununda gösterdi. (bu euro 2008 ne zaman bitecek acaba?) scarlatti formlu, bartok yazı stilli, alaycı, sivri bir parça.


- Chopin siyah tuşlar üzerine yazılmış etüd, hatta bunun ismi de var, 'idees noires'

godowsky tarafından da en çok düzenlemesi yapılan etüd olan chopin op.10/5 , bu sefer oldukça karanlık şekilde çıkıyor karşımıza. bu eserde dikkat çeken şey ise, kromatizmin kullanıllış şekli. herhangi bir tonal merkezden uzak görünse de, aslında atonal bir eser değil bu, sadece sanki uyuşturucu madde tribindeymişsiniz ve birisi chopin çalıyormuş gibi.


- Chopin 3 la minör etüdün birleştirildiği etüd

http://www.youtube.com/watch?v=OhgOh8mmefQ +

müzikal açıdan pek az enteresan olan bu etüdün hikayesini, bir godowsky projesi olduğunu hamelin bir röportajında anlatıyordu. kısacası, op.10/2 , op.25/4 , Op.25/11 numaralı chopin etüdlerin aynı eserde birleştirilmesi. parmaklar açısından zorlayıcı görünüyor.


- Prelüd Füg başlıklı 12 numaralı etüd

şu ana kadar tanımış olduğum etüdler arasında herhangi bir besteciden direkt esinlenilmemiş olan tek eser bu. prelüd füg deyince akla bach geliyor, yazı stili deyince yine 20. yüzyıl başını, özellikle şostakoviç'i hatırlıyor gibiyiz. ama füg oldukça sıkı işlenmiş görünüyor. bir de, hamelin bu etüdü yazdığında benimle yaşıtmış. yani, genç sayılır böyle bir eser için. respekt.

- Liszt La Campanella Transkripsiyonu

La campanella'nın yirminci yüzyıl görmüş, 2. dünya savaşını, aya gidip gelmeyi, soğu savaş yıllarını yaşamış ve atom bombasını görmnüş hali. daha başka bir liszt transkripsiyonu beklenemezdi. maalesef ki eskiden youtube'da bulunan kaydı artık yok.

Capriccio - auf die Abreise des geliebten Bruders

bach'ın yaşadığı zamanda, 16. yüzyılda aile fertlerinden birisinin başka bir şehirde, başka bir ülkede yaşamaya başlaması demek, aile bireylerinin arasına uzun süreler ve mesafeler girmesi, hatta bir daha görüşememek anlamına gelebiliyordu sıklıkla ; hem yolculuk olanaklarının sınırlı olması ve bugün lafını bile etmediğimiz mesafelerin o zamanlar günler süren yolculuklar ile alınması, hem hayat şartlarının bugünkü kadar elverişli ve steril olmaması, ki 35-36 yaşında vefat etmek hiç de anormal sayılabilecek bir şey değildi, hem de 16. yüzyıl prusyasının dağınık ve ne idüğü belirsiz sosyal ve politik durumu, bach'ın isveç kralının hizmetinde çalışmaya giden çok sevdiği ağabeyi için böylesine bir eser yazmasını son derece iyi açıklar sanırım.

eser kısa süren ve birbirine eklenmiş bölümlerden müteşekkil, son derece naif bir anlatıma sahiptir. ilk bölüm 'ist eine Schmeichelung der Freunde, um denselben von seiner Reise abzuhalten' ( arkadaşların yolculuğu engelleme çabaları), adeta gitmekte olan birisine yalvaran kişileri anlatmaktadır, paralel hareket eden altılı aralıklı iki ezgi, tekrarlanan motifler, çok sevdiği arkadaşlarından ayrılmak istemeyen arkadaş ve akrabaları getirir gözümüzün önüne.i

kinci kısım 'ist eine Vorstellung unterschiedlicher Casuum, die ihm in der Fremde vorfallen könnten' (arkadaşların uzaklarda gelebilecek kötülüklere karşı uyarısı' başlığını taşıyan, ilk kısma oranla daha hareketli bir kontrpuan yazısına sahip, ve tekrarlanan motiflerle 'dikkatli ol' mesajı veren arkadaşlara benzer, minör ağırlıklı, iyimserlikten uzak sayılacak bir kısım.

'ist ein allgemeines Lamento der Freunde' (arkadaşların hüznü, kederi), kabullenmişliği, hüznü anlaması ile, eserin en güzel sayfalarından birisi. sevdiğiniz birisini havaalanına bırakmadan önce sonra saatleriniz olur ya, gideceğini hem siz biliyorsunuzdur, hem o, bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez çoğu zaman.

'Allhier kommen die Freunde (weil sie doch sehen, daß es nicht anders sein kann)' bu bölüm, eserin yavaştan bachvari yaşama sevincine kavuşmasını, hayatın her şeye rağmen, hem de en güzel şekliyle devam edebileceğini ifade eder. ağabeyin gitmesinden başka yol olmadığını gören arkadaşlar, onunla vedalaşmaya, iyi dileklerini sunmaya gelirler. andras schiff, bu bölümü yorumlarken o kadar güzel bir kadans yazmıştır ki, dinlediğimde esasen notada olmayan bu cümleyi ancak bach yazabilir diye düşündüm.

Aria di postiglione, bizi eserin sonundaki füge hazırlayan ve posta arabasının borusunun taklit edildiği kısacık bir cümledir. eserin bitiyor, ağabeyin gidiyor olduğunu anlarız bu cümleyle, ama yine de hayat güzeldir, henüz 19 yaşındaki bach için.arkasından gelen ve enerjik, oktav aralıklı füg ile, bu güzelim eser, bu muhteşem yapıt, bu kısacık bir süreye böylesine yüklü bir anlatımı sığdıran deha parıltıları, sona erer.

voi che sapete

mozart'ın le nozze di figaro'sundan cherubino'nun aryası. wolfgang amade'nin (yaşamı boyunca hiç amadeus ismini kullanmamıştır) bestelemeyi ve orkestralamayı öğrenmediğinin,doğduğunda içinde var olduğunun, ve sadece içinden gelenleri notaya döktüğünün bir kanıtıdır bence, bu 8 ve 12 ölçülük cümlelerden oluşmuş kısacık arya. çünkü öğrenilemeyecek kadar basit prensipler üzerine yazılmıştır, buna rağmen (çok düşünmeme rağmen, buna rağmenden sonra yazacak bir şey bulamadım, çünkü belki de yazacak bir şey yok, söylenecek bir şey de yok.)

Youtube'da Teresa Berganza tarafından yorumlanmış bir versiyonu var, benim en çok beğendiğim kayıt bu.

Sol el için piyano konçertosu

kontrafagot solosu ile başlayan, karanlık bir eser bu. baştan sona kadar gri tonlarında notalar ile örülü. Orkestranın ısrarlı crescendosu sonunda piyanistin müziğe dahil olduğu, daha doğrusu orkestrayı bir bıçak gibi kesip kendi hikayesini anlatmaya başladığı yer, dinlediğim en dramatik konçerto girişlerinden bir tanesidir. tek bölüm olarak yazılmıştır bu eser, bölümler birbirine bağlanır, ama hissettirmeden. nedense bana hep, ölmek üzere olan bir adamın dramını anlattığını hissettirir. andrei gavrilov, temadaki 'dies irae' motifine yakınlınlığı düşünerek, bu eserin bir totentanz (ölülerin dansı) olduğunu ifade etmiş, ne de güzel demiş.

eser ravel'in sağ elini birinci dünya savaşında kaybeden arkadaşı Paul Wittgenstein'a ithaf edilmiş. Konçertoyu ilk seslendiren ve gerekli düzenlemeleri yapan da wittgenstein olmuş. bu eseri yorumlayanlar, eserin sol elin fizyolojisi ile muhteşem bir uyum içerisinde olduğunu söylerler. zaten dinlendiğinde de tek elle çalındığını farketmek pek mümkün değildir.

konçertoda ravel'in caz müziğinden etkilendiğini gösteren bazı motifler ve armoniler bulunsa da, bana esas olarak mahler'in kindertotenlieder dizisini hatırlatıyor. belki de, her ikisinde ortak olan şey ölüm olduğu için.

ravel burada melodik materyal bakımından oldukça temkinli davranmış ve konçertoyu belli başlı 4-5 motif üzerine bestelemiş, farkı yaratan ise ravel'in bildiğimiz muhteşem orkestrasyonu ve elde ettiği ses renkleri.

krystian zimerman - pierre boulez - cleveland orchestra imzalı kayıt gerçekten etkileyici. bunun dışında leon fleisher de çalar bu konçertoyu, bir de hüseyin sermet'in repertuarında sağlam bir yeri olduğunu biliyorum. ama çok fazla çalınan, felsefik olarak çok kolay yenilip yutulacak bir konçerto değil.

1931 yılında kopmoze edilmiş prokofiev sol el konçertosunun, tıpkı ravel gibi sağ eli olmayan piyanist paul wittgenstein'a ithaf edilmiş olması, her iki besteci de aynı dönemde yaşamış olduğundan belki o kadar şaşırtıcı değil ; ancak paul wittgenstein 'ben bu eseri anlayamadım' diyerek çalmayı reddetmiştir, işte bu gerçekten şaşırtıcı. bu da, muhtemelen her ay başka bir sol el konçertosu ithafı ile karşılaşmayan wittgenstein'ın ne kadar karakterli bir müzisyen olmuş olduğunu gösteriyor.

prokofiev piyano konçertoları içerisinde en az çalınanı, neredeyse hiç kimse tarafından tanınmayanı bu konçertodur, ki bestecinin sağlığında seslendirilmemiş tek konçertosudur da.prokofiev bundan sonra yazmış olduğu 5. konçertoyu sviatoslav richter'e ithaf etmiş, sviatoslav richer de eseri anlamış olacak ki hemen çalmış. ancak o konçertoyu da ben anlamıyorum. nitekim bence en güzel prokofiev konçerto 3 numaralı olan.

Barcarolle

Gondolcu şarkısı demek olan barcarolle, sol elde karakteristik ve tekdüze bir ritmin üzerine sağ elin şarkılar söylediği piyano eserlerine ilham vermiş, bunlardan en önemlisi sayılabilecek chopin'in op.60 eser numaralı barkarol'ünün de esin kaynağı olmuş.

Çarpıcı bir 9'lu armoni ile başlayan 4 ölçülük giriş kısmı 'bakın şimdi size ne anlatacağım' diyor gibi adeta , ve bu giriş kısmından, chopin'in bu sefer kontrpuan şeklinde işleyeceğini, bütün serbestliğine rağmen eserin çok sesli bir yapısı olacağını kestirebiliyoruz.bu giriş kısmından sonra 'venedikte bir gondolcu yaşarmış, hep şarkılar söyler, neşesini hiç bozmazmış'ı anlatan rahat, serbest ve çok çok güzel bir melodi geliyor, sol eldeki süregelen ritmin eşliğinde. bu eserde polonyalı chopin'den eser yoktur, fransız, italyan havası taşır armoniler, melodiler, dramatik tek bir ölçü bile yoktur bu eserde. bu açıdan chopin'in diğer eserlerinden ayrılması gerekir, tıpkı ravel'in belirtmiş olduğu gibi.

bu şahane melodinin işlendiği ilk kısımdan sonra tempoca biraz daha hareketli ve daha motilfer üzerine kurulmuş orta bölüm geliyor, burada çoksesli yazıyı daha bir derinlemesine kavrıyoruz, ama bütün sıkılığına rağmen ancak chopin'in olabileceği kadar sıkı müzik, her daim serbestlik, rubato, agogik söz konusu. bu kısmı takip eden ve eserin ikinci ana melodisi sayılabilecek temayı işleyen kısımda, tını olarak biraz daha büyük olsa da, yine de baştaki gondolcu rahatlığına serbestliğine dönüyoruz, ve gondolcu burada öğle arası veriyor olmalı ki, ritm hissini kaybettiğimiz ve resitatif yapılı sayılabilecek, noktürnleri hatırlatan ölçüler geliyor, bütün serbestliğiyle tekrar. bu eserde ifade edilmesi gereken en önemli, ve elde edilmesi en zor şey, bu derece tek düze bir ritmin içerisinde kendini serbest hissedebilmek, ne ritmi kaybedip eserin dengesini bozmadan, ne de metronomvari bir sıkıcılığa düşmeden. bunların her ikisine de düşmek o kadar kolay ki, ama sır, değişik etkileri rubato ile elde etmeyi tek yol olarak görmeyip, farklı tınılar ve ses renkleriyle çalışmak.

aynı melodi aynı armonilerle aynı tempoda yazılmasına rağmen eserin final kısmı çok değişik etkiler taşır, bunun en büyük nedeni piyano yazısının daha zengin olması, chopin burada daha dolgun, güçlü bir tını istediğini yazdığı zengin akorlarla belirtmiştir, ve eserin piu mosso başlıklı zirve kısmında gondolcunun artık bir kutlama havası içinde olduğunu görür gibi oluruz. belki sevgilisini görecektir o gün, belki de başka bir sebebi vardır, mutlu olmak için, belki de hiç bir sebebi yokken de mutludur, sonuçta güneyli bir insan o ,akdeniz insanı. bu eserde de, sebepsiz bir mutluluk, nedensiz bir dramatizmden uzak vardır, chopin'in yaşamını az çok bilen bir insan için, barcarolle gerçekten başka bir dünyadan gelmiş sayılabilecek bir eserdir.

voiles ...

bu eserin ismi, fransızca'da voiles kelimesinin iki anlama gelmesi sonucunda bir espri içermektedir. voiles hem yelkenli, hem de aynı zamanda tül anlamına gelmekte. gerçekten de esere başından sonuna sanki tül perdenin arkasından bakılıyormuş havası hakim, hem de bir yelkenlinin dalgalar üzerindeki periyodik hareketini yansıtıyor.

debussy burada 'sadece' tam ton dizisinden, arada bir kaç ölçüde de pentatonik gamlardan faydalanmış, bu açıdan oldukça kısıtlı materyal ile bestelenmmiş, bunu yanında sadece tek bir figür ve oldukça basit, inici ve çıkıcı gamdan oluşan bir melodi üzerine inşa edilmiş. üç partiden oluşan eserde, basta si bemol her daim sabit kalıyor, ve müziği götüren yelkenin kendisi oluyor. diğer iki partide ise bahsettiğimiz figür ve melodi iç içe yaşıyorlar 4 dakika boyunca.

les sons et les parfums tournent dans l'air du soir

claude debussy'nin preludes pour piano (piyano için prelüdler) başlıklı eserinin ilk bandında yer alan minyatür. manası, 'akşam serinliğini dolduran kokular ve sesler'

Bu seri içerisinde yer alan eserlerden bence empresyonizmin ifadesi bakımından en güçlü olanlarından bir tanesi bu prelüd. gerçekten de, bir güney ülkesinde yaşanan yaz akşamının tazeliğini, açan çiçeklerin kokularını, sessizleşmeye başlayan kuşları duyar gibi oluyoruz.

ama müziğin doğallığı içerisinde bütün bu düşünceler, sanki bir tabloyu inceliyormuşçasına zihnimizden akıyor, taklide dayalı değil debussy'nin anlatımcılığı. messiaen'in yapmış olduğu gibi taklide dayalı, veya wagner'in leitmotivlerindeki gibi değil. program müziğine yakın olduğunu söyleyemeyiz bu açıdan. tablo gözümüzün önüne geliyor, ancak müziğin değerini azaltmıyor bu, wagner'de (benim kanaatimce) sıkça rastladığımız üzere.